9 Haziran 2013 Pazar

SBS (Sinir Bozma Sınavı)

  Bir açılımı daha var, "Seviye Belirleme Sınavı" diye. Ama bence bu çok saçma. Ne yani kötü puan alınca "seviyesiz" mi oluyoruz? Ha, biz maNga fanları için bir açılımı daha da var, "Sakın Bana Söyleme". O da iyi şarkıdır, dinleyin. Neyse, asıl konumuza gelelim.
  Her şey bitti işte. Sınava girdim, yaptım ve çıktım. Bu saçma sınavı bu kadar büyütmemin tek sebebi, bir yıldır her konunun, yaptığım çoğu şeyin SBS'ye bağlanmasıydı. Uyurken bile SBS için uyuyordum. Yemek yerken, nadiren de olsa film izlerken, müzik dinlerken, özellikle bu yıl sanki her şeyi SBS için yapıyordum. Ben dün sadece o kodlama kağıdını teslim etmedim gözetmen öğretmene. Sekiz yılın emeğini, o sıcak yaz tatillerinde ders çalıştığım zamanları, özellikle bu yıl beni gezmeye çağıran arkadaşlarıma söylediğim "hayır"ları, "Öğretmenim, bana birkaç saat ayırabilir misiniz? Sorularım var."ları, "Hadi son aylar, sık dişini!"leri, altı yüz yedi yüz liralık kitapları,sinir nöbetlerimi, nadiren gözyaşlarımı, kısacası sekiz yıldır bana ifade edilmesini istemeyeceğim şeyler ifade eden hemen hemen her şeyi verdim ben gözetmen öğretmene.
  Ve hiçbir şey kalmadı sanki elimde. Öyle çok şey bitti ki, mal gibi kaldım ortada. Hala rüyada gibiyim. Hala o bir yıldır durmaksızın sözünü ettiğimiz SBS'nin geçmiş olmasını algılayamıyorum. Ve bunun nedenini çok iyi biliyorum.
  Çünkü bir yıldır SBS'den öyle çok, öyle hayatiymişçesine bahsedildi ki, her şey öyle çok SBS'ye göre planlandı ki, kafamızda bambaşka bir şey oluştu. Bir kavram vardı bizim için: SEBESE. O kavram, her nefesi sanki onun için aldığımız bir güç haline geldi. Sekiz Haziran günü bambaşka bir şey bekliyorduk. Ve her şeyin böyle normal olması, dün girdiğim sınavın o bir yıldır uğruna çalıştığımız seviye belirleme sınavı olduğuna inandırmıyor beni bir türlü. Her şey fazla normaldi. Sınıfa gittim. Oturdum. Önce kodlama kağıdı geldi. Ardından sınav kitapçığı. Soruları çözdüm. Zamanı yetiştireceğim diye canım çıktı. Gerçi diğer sınavlardan farklı olarak, bu sınav "Hadi lan, tutmayacak fen lisesi!" modunda geçti. Sınavdan çıkınca etrafımda ağlayanlar vardı. Hem de asla ve asla gözyaşlarına değmeyecek bir sınav için... Haklılar. Ben ağlamamıştım, ama titriyordum. Ve ben bunları bu yıl girdiğim birçok deneme sınavında yaşamıştım. Her neyse, sonra eve geldik.
  İşte  bu yüzden, ben SBS'yi atlattığıma hala inanamıyorum. Her şeyin böyle sıradan olması çok yanlış. Gerçi, ne bekliyordum ki? Sanki sırıkla atlatacaklar, sanki Salvador Dali tablosu çizdirecekler, halter kaldırtacaklar, sanki 9. Senfoni'yi çal diyecekler... Ne mi bekliyordum? SEBESE'yi bekliyordum. O kafamdaki saçma kavramın somutlaşmış haliyle karşılaşmayı, yüzleşmeyi bekliyordum.
  Her neyse, durum böyle olunca sınavdan çıktıktan sonra (Sınavım her ne kadar öğğk geçmiş olsa da) "Hadi dostuuum, kamoooon, bu mu tüm yapabileceğiniz?" şeklinde bir halim vardı.
  VE MUTLU SON!!!
Sonunda her şey bitti. Gözümün önündeki o her şeye farklı bakmamı sağlayan aptal SBS perdesi kalktı. Mutluluğun dibine vuracağım bir yaz tatili ve daha şekli şemali kaydırılacak, yırtılacak, yakılacak veya denize atacak bir sürü kitap beni bekliyor. SBSyus olmamak güzel, tavsiye edilesi...