15 Ağustos 2013 Perşembe

Başlık Bulamadım

  Olmuyor işte, olmuyor. O bütün asaletiyle güzel kıçını bir yerlere yerleştirip oturunca afet gibi görünürken, benim moralim yerinde olmuyor. Mini giymesine gerek yok, makyaja gerek yok, güzel bir aksana gerek yok, kültüre gerek yok, yabancı dile gerek yok, zengin olmasına gerek yok. Yüzünü göstermesine bile gerek yok. Her zaman en önde oturuyor. Her ortamda. Herkesle arkadaş. Sınıf arkadaşının annesinin arkadaşının yeğeniyle bile tanışmış. Nasıl yapıyor? Güzel olmak nelere kadir Allahım? Sen evden çıkmadan önce ne kadar aynaya bakıp “Bugün kendime özen gösterdim ve oldukça güzel görünüyorum.” desen de, o sıradan bir kot ve gömlekle gelip en ön tarafa oturup sadece arkadan görünüşüyle herkesin aklını alıyor. Tek teli bile kırık olmayan hafif kızıl gölgeli saçlarının arkadan görünüşü bile yeter! Azıcık yan profilden o Selena Gomezimsi yüzünü görseniz, erimeniz için fazlasıyla yeterli bir sebebiniz olmuş olur. Siz de ne yaparsınız biliyor musunuz? “Ya midem ağrıyo, çok sıkıldım zaten.” gibi mal mal bahaneler bulup eve kaçarsınız. Triplere girersiniz falan. Eğer benim gibi, dert yanacağınız ve sizi dinleyecek salak bi arkadaş parçasından yoksunsanız, gelir böyle blog köşelerinde triplere girersiniz. Ve size ne gözüyle bakarlar biliyor musunuz? Asosyal, tuhaf, teknoloji manyağı, Allah’ın akıl vermesi gereken bir genç, hatta yoldan çıkmış çaresiz ergen…
  FUCK THE SYSTEM!
  Öyle boktan bi sistem ki bu, onlar  güzel bacaklara, pürüzsün tenlere ve en yakışıklı elemanların ilgilerine sahip oldukları için “Allah öyle yaratmış, onun seçimi değil ki bunlar, önemli olan iç güzellik.” demezler, aşırı aşırı popüler derler. On tane sevgilileri olduğu için “kaltak” demezler, havalı derler. Facebook’a, Instagram’a ve Twitter’a fotoğraf atmak için tüm gününü harcayıp çektiği bir milyon fotoğrafın içinden birini seçme çabasına “mallık” demezler, fotoğrafa bakıp “Kız ne güzel abi ya, fotojenik yani, apayrı bişey bu…” derler. Dersleri boka sarmaya başlayınca “ Ottan boktan şeylere vakit harcamaya başlamıştı zaten, yoldan çıktı bu.” demezler, “Gençtir, yapacak tabii böyle şeyler.” derler.
 
  Fotoğraf olayına da el atmadan geçemeyeceğim.
 “Eskiden fotoğraflar anı ölümsüzleştirmek için çekilirdi. Asıl mantıklı amaç da bu zaten. Ama şimdi fotoğraf çektirmenin tek amacı, sosyal medyada paylaşmak. En son hanginiz ailenizle birlikte gittiğiniz bir yerde  aile fotoğrafı çektirdiniz? Hanginiz tarihi bir yere gidip oranın önünde fotoğraflar çektirdiniz? Hayır olur mu hiç öyle şey? Öyle bir nesil yetişiyor ki, aynanın karşısına geçip salak salak pozlar veriliyor, daha peş peşe üç nota sayamayacak gençler ellerinde gitarla fotoğraflar çektirip profil resmi yapıyor…”
  Gibi bir sürü şey yazabilirim. Bunları yazmam biraz ironik olur çünkü elime makineyi alıp benim de mal mal fotoğraflar çekmeye çalıştığım doğrudur. Ama o paragrafın kesinlikle arkasında duracağım anlamlar içerdiği de doğrudur.
Tırnak içinde yazdığım gibi şeyler yapmadım lakin, piyanoyla fotoğraf çekilmişliğim var. Çünkü piyano çalmayı biliyorum ve sosyal medyada da paylaşmadım. Ayrıca bunlar kimsenin inkar edemeyeceği doğrular. Her neyse, bu yazı fena halde saçma yerlere gitmeye başladı. Triplere girip girip ne halt diye yazı yazmaya kalktığımı bilmiyorum bile. Bilgisayarın başına geçtiğimde bunların hiçbirini yazmak yoktu aklımda. Sadece, yazdığımda kesinlikle rahatlıyorum. Bundan, o sürtükten her zaman nefret edeceğimi bildiğimden daha da eminim.
  O ya da bu şekilde, (Artık yazıyı kesinlikle toparlayamıyorum, çok ciddi boka sardı) bu yazının, bütün güzel ve götü kalkık kızların ölmesi gerektiğiyle ilgili olması gerekiyordu. Asıl sevilmesi gerekenlerin bütün vücudu sivilce izleriyle kaplı şişko ama akıllı, mantıklı, sohbeti güzel kızlar olması gerektiği mesajını vermesi gerekiyordu.
  Sadece çok güzel olanların mı, eski bir aşk şarkısı dinlerken birilerinin aklına gelme lüksü var? Bizler de birilerinin aklına gelmeliyiz bence. Çok klişe biliyorum ama, bir yerlerde, güzel yüzümüz, ince bacaklarımız, pürüzsüz tenimiz ve parlak saçlarımız için değil de, bizlere fikirlerimiz, hissettiklerimiz, konuştuklarmız, aklımız, mantığımız ve sadece kendimiz olduğumuz için değer verecek birileri var bence. Onların soyu tükenmiş olamaz, somut bir kanıtı yok elimde henüz ama, iç sesim öyle söylüyor, olamaz yani. O mal öyle söylüyor valla, iç sesime pek güven olmaz ama…